Suriye'de çıkan iç savaş neticesinde evini, köyünü terk edip bizim topraklarımıza sığınmış milyonlarca kardeşimiz var. İşin açıkçası ...

Kardeşiz


Suriye'de çıkan iç savaş neticesinde evini, köyünü terk edip bizim topraklarımıza sığınmış milyonlarca kardeşimiz var.

İşin açıkçası birebir çok muhatap olmadım. Arapça kursunda, öğretmenimizin işi çıkması üzerine Suriyeli bir öğretmen iki dersimize girmiş, bize ders vermişti, çok da sempatik biri idi.

Daha sonra Suriye'li kardeşlerimizi yol kenarlarında dilenirken gördük ve görüyoruz. Keşke hiç kimse dilenecek durumlara düşmese. Kendi vatandaşımız da olsa, başka ülkenin vatandaşı da olsa, yürek burkan bir durum.

Yıllar geçtikçe kaynaşma beklenirken gördüğüm ayrışmalar, beni çok üzdü. 'Çocuklarımızın işlerini onlar alıyor', diye onları düşman gibi görmek, hangi vicdana sığar, ben bilemiyorum.

Hani biz demez miydik "Bir kuru yaprak bile, Rabbimin izni olmadan yere düşmez" diye. Ne oldu da mecburiyet sonucu vatanımıza sığınmış olan insanları, işlerimizi elimizden alan kimseler olarak görüyoruz?

Mekke'den Medine'ye Hicret edildiğinde, sadece lokmalarını değil evlerini bile paylaşan, bizim inanç önderlerimiz değil miydi? Bizlere ne oldu da bu kadar katılaştık, bencilleştik? İnançlarımıza ne oldu, nadasa mı bıraktık? Müslümanlar kardeştir, mübarek sözünü görmezden mi, geliyoruz?

Bu durumlar yürek burkan, sızlatan hallerdir.

Sadece bu dünya için yaratılmış olsaydık ya da imanımız olmasa, sizlere hak verebilirdim. Madem ki imanımız var, bu düşüncelerden çabuk sıyrılıp, aklımızı başımıza almamız lazım ki fitne ateşine düşmeyelim.

Bir tabir vardır, şapkamızı önümüze koyup düşünmek diye, tam da şimdi sırası. Yarına bırakmadan hemen şimdi yapmalıyız ki dönülmez hataların içine düşmeyelim.

Yapılan her şey, kusursuz demiyorum. Elbette yanlışlar hatalar olabilir. Fakat bunun çözümü, fısıltı gazetelerine inanıp, kalbimizden merhameti çıkarmak değil. Oturup konuşarak, yanlışları, hataları yetkililere bildirmek, kalbimizde sevgi, merhamet, muhabbet çiçeklerini yeşertmektir.

Suç ve hata varsa, şahsidir, elbette ki cezasını çekmelidir ve çekiyordur da. Bir kaç kişinin yaptığı hataları, yanlışları masum kimselere bulaştırmak bizlere yakışmaz ve yakışmamalı.

Arada yayılan, aslı astarı olmayan dedikodulara asla itibar etmeyelim, edenleri de elimizden geldiğince uyaralım.

Düşene, bir de biz vurursak, zalimlerden ne farkımız kalır? Söylediğimiz ve yaptığımız her şeyden sorumlu olduğumuzu bilerek öyle hareket edelim. Mahkeme-i Kübra'da mahcup olmayalım.

Arada dolaşan yalan, yanlış haberlere inanmayalım. "Kimse kimsenin nasibini yemez", diye öğrendik ve böyle olduğuna da inanıyoruz, onun için hakkaniyetli davranmalıyız.

Elimizden geldiğince yardım etmeli, o da olmuyorsa, en azından dedikodu ateşine odun taşımamalıyız.

Seçim bizim elimizde.




BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.